17 Mayıs 2008 Cumartesi

YAŞADIĞIM KAYAKÖY İLE İLGİLİ BİR YAZI

''HEYECANLI VE HARBİ BİR METİN ANCAK
............ düzeltmek geldi içimden.
''KAYAKÖY BU HALDEYSE GERİDE KALANLAR BUNDAN UTANÇ DUYGUSU ÇIKARMAMALI
DİYE DÜŞÜNÜYORUM.GERİDE KALANLARA İMGE YÜKLÜ BİR MEKAN ,FARKINDALIK
DAHA ÇOK GİZ VE YARATIM ALANI.ALABİLENE,GÖREBİLENE,DUYABİLENE.
KARANLIKTAN;TARİHİN KARANLIK SAYFALARINI YARATANLAR SORUMLUDUR.GERİDE KALANLAR ASLA...FAKAT BU HARABELERİN ARASINDA HER YIL YAKLAŞIK 8-10 DUVARIN YIKILIŞINI SEYRE HER YÜREK DAYANMAZ SANIRIM.
.................................çetin bilgin

...................................kaynak:http://www.arkitera.com/v1/haberler/2004/09/20/kayakoy.htm
Bir efsanedir Kayaköy

Orada bir efsane var... Efsane taş evlerle başlıyor. Taş taş üstüne konularak yapılmış evler. Geniş bir yamaca yan yana ve art arda sıralanmış evler. Ama boş hüzün'' diyor, ''utanç'' diyor, kimilerinin dilinin ucuna ise neredeyse insanlık suçu diyesi geliyor...

Kayaköy, 19. yüzyıl başında kurulmuş... Rivayet o ki önce Fethiyeli Rumlardan ''Kör Kasap'' gelmiş, sonradan padişahın yerleşim izniyle ortaya büyük bir Rum mahallesi çıkmış...

Güneşin gölgesi düşmüyor

Küçük dağların arasında bir yayla düşünün...

Rumlar, düzlüğü otlak yeri olarak hayvanlara bırakıp kuzeye bakan kayalık yamaca kesme taşlardan evlerini kurmuşlar. Bu yüzden güneş doğu batı çizgisinde giderken kuzeydeki evleri hep aynı görüyor... Fakat ''uzmanlar'' tarafından deniyor ki Rumlar evlerini öyle kurmuş ki bir evin gölgesi öteki evin üstüne düşmüyor. İnanmayacaksınız, ama Kayaköy'deki içine güneş giren bu ''efsanevi'' yerleşim düzenine Pitagoras' ın matematik formüllerini bile katanlar oluyor.

Boş taş evlere bakıp da Kayaköy'de estirilen ve hatta yarın insanlık suçu dahi denilmesi olası utancın aslı astarı, kökü kökeni nedir?

Anadolu'daki Kurtuluş Savaşı'nda, Büyük Zafer kazanılınca, 1922 kışında Kayaköy'deki Rumlar Yunanistan'a gönderiliyor...

Karşılığında Batı Trakya'dan ve özellikle Selanik yöresinden de Türkler köye getiriliyor. 1924'teki büyük mübadeleden önceki bir mübadele...

Kayaköy'ün ya da Rumların verdiği adla Levissi köyünün tarihinde Kurtuluş Savaşı'nda ne olduğu anlatılmıyor... Köydeki Rumlar, komşu köydeki Türklere milis kuvvetleriyle saldırdı mı, yoksa işgalci Yunan ordusu karşısında tarafsız mı kaldı bilinmiyor. Bilinen Rumların, Yunanistan'a gönderildiği, evlerin boş kaldığı; taş evlerden gözyaşı aktığı, o günden beri Kayaköy'ü hüzün sardığı.

Bir kere mübadele sırasında evler boş kalmıyor. Batı Trakya'dan gelen göçmen Türkler Kayaköy'e yerleşiyor. Fakat Türkler, altı ahır, üstü genellikle bir göz odadan oluşan evlerde ve akarsuyu olmayan yörede yaşayamıyor...

Kayaköy, Türklere yurt olamıyor; beş on aile kalıyor, gerisi evleri devlete bırakıp yeniden göç ediyor; boşalan evlere başkaları da gelip yerleşmiyor.

Abalızade Yunus'un köyü

Yunanistan'dan Kayaköy'e göçen Türklerin Kayaköy'den de yeni bir göçe çıkmasındaki zorluğu kimse anlatmıyor.

Kimse bu hüznü yazmıyor.

Niye? Türkler göçebe diye mi!

Evet Türkler göçebe...

Yerleşik düzene geçseler bile mevsimlik göçler yapıyorlar.

Örneğin Fethiye'deki Abalızadeler...

Kurtuluş Savaşı'na Mustafa Kemal' in fikir arkadaşı olarak katılan, devletin şeklini cumhuriyet olarak değiştiren Anayasa Komisyonu'na başkanlık yapan ve Cumhuriyet devrimlerinin sesi Cumhuriyet gazetesini kuran Yunus Nadi, 1880 yazında ailesinin yayla olarak geldiği Kayaköy'de doğuyor... Nerede Yunus Nadi'nin doğduğu ev?

Çoktan yıkılmış...

Kayaköy'deki taş evler koruma altında...

Korunsun, ama ulusal kahramanlarımızdan Yunus Nadi'nin doğduğu ev de yeniden yapılsın!

Aralık 1922'deki toplu göçle Atina'ya giden 1903 Kayaköy doğumlu ''Nikola Amca'' yı yıllar sonra bulup konuşuyorlar, ''Nikola Amca'' nın ''Levissi sokakları isimsiz ve kaldırımsızdı'' sözlerini tarihe kaydediyorlar... O halde haydi buyurun; Yunus Nadi'nin doğduğu evi yeniden yapamıyorsanız Kayaköy'ün o isimsiz sokaklarından birine ''Yunus Nadi'' deyin de görelim!

Kayaköy'ün bütün geçmişi yaklaşık 200 yıl...

Anadolu tarihinde bir damla...

200 yılın neredeyse son 100 yılı ise boş; tarihsiz!

Ama Türkiye'de ''entelektüel'' olmak adına boşluğu öyle bir dolduruyorlar ki, sormayın gitsin.

Kalaylı tarih devri

Vakti zamanında nüfusu 16 bine kadar ulaşan Kayaköy'de geçim hayvancılık, ticaret ve kalaycılık üzerineymiş... Çevre köylere kap kacak kalaylamaya giderlermiş.

Bana göre bugün Kayaköy'de ''kalaylı tarih devri'' yaşanıyor!

Ama bunun bir de ''cilalı taş devri'' var: Antik çağdaki Likya döneminde Kayaköy'ün yerinde Karmylassos kenti bulunuyor. Geriye nekropolünden mezar taşları kalmış...

Antik çağın yontuları, 19. yüzyıldan kalma kilisenin taşları arasında duruyor.

Tarihte herkes kendi dünyasını kuruyor!

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Korumu Kurulu'nun kararıyla korumaya gelince...

Ne olacak bu Kayaköy'ün hali?

İmar planı çıkmıyor

Çatısız, penceresiz boş taş evler doğanın karşısında taşlarını bir bir döküyor... Taşların içinden incir ağaçları yükseliyor... Ağaçların kökleri taşları yerinden çıkartıyor...

Kayaköy, korunurken yıkılıyor...

Yıkılırken tartışılıyor:

Türkiye'deki her büyükelçiliğe bir taş ev verilsin ve o ülkenin folkloru ile Kayaköy kültür amaçlı mı kullanılsın, yoksa yamaçtaki evler bir yatırımcıya ihale edilsin turistik bir tesis mi yaratılsın?

Kayaköy'de 2 binden fazla taş ev var. Bunlardan 50 kadarı tapulu; gerisi Hazine'nin malı. Kayaköy'ün içinde 40 kadar aile yaşıyor; yamacın önündeki ovaya ise 2 bin nüfus yerleşmiş... Ovadaki köylü, ''bağ bahçe düzeni için imar planı'' istiyor... Plan yok... İnşaat yasak... Ama Kayaköy kendi dünyasını kurmaya devam ediyor.

Kayaköy 19. yüzyıl başında Fethiyeli Rum 'Kör Kasap' tarafından kurulmuş. 100 yıl kadar sonra Rumlar mübadeleyle köyü terk etmiş. 'Efsane' bu süre içinde geçiyor.
Cumhuriyet

KAYNAK:
http://www.arkitera.com/v1/haberler/2004/09/20/kayakoy.htm

Hiç yorum yok:

ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİNDE SERGİ''parçalanmalar''

PARÇALANMALAR.

HİLMİ SEÇKİN.

................................. İmge ; modern süreçlerde temsil ettiğinin rolünü üstlenirken iktidar olma şansını da elinde tutar. Zaman olgusunun kıskacında amaç bütüne yaklaşmaktır. İmgenin dolaşımını irdelemek bir yapıt hakkındaki ip uçlarını ele geçirmemize yarayacaktır.

Öncelikli olarak imge; kendi dışında bir şeyin suretidir ve kendi dışında bir şeyi imlediği anda başka bir şeyi de temsil eder.Kavranılma anında da kendi ile görüneni terk eder. İmge; kendinde temsilin vucut bulmasına ,tanımlanmasına izin vermez. Benzeşim üzerine kurulmuştur.Sanatçının algılama biçim değerleri; yarattıkları boşlukta ne öncesine ne de sonrası bir gerçekliğe şans tanır. Büyü ; o anki boşlukta salınan imgenin zamansız ve mekansızlık ilişkisinin kendini izleyenin bilinç dışında tanımlanmasında oluşur.

Çetin Bilgin’in resimleri şiirsel kurgu ve imgeler üzerine ucu açık tasarımlardır. Resimlerinin anahtar kavramlarından birini de ‘’parçalanma olgusu ‘’ oluşturur.

Paramparça ile start alan parçaların bir araya gelişleri bir bütün olma kaygısı yerine yeniden parçalanma heyecanı ile ihtiyaçları kadar örtüşürler.Yıkım ,kendilerini imha,her zaman parçaların bir birleriyle örtüşmesini amaçlar gibidir .Parçalar yeni bir form kaygısıyla var olabilirlik ihtimaline rağmen ‘’bütün’’ ilişkisini sadece sürpriz geçişlerin yaratılma sürecinde var ederler . Parçalanmalar yeni bir bütünü oluşturmaya veya yeni bir formu somutlaştırmaya çalışmazlar. Parça ve bütün ilişkisinde amaç ortadan kaldırılmıştır. Ucu açık ve her an geri çekilebilir bir ilişkiyi tanımlarlar. İç içe girmiş parçalar bir‘’söylemde’’ bütünler ve yeni bir parçalanmanın ip uçlarını da ele vermekten kaçınmazlar.

Resme başlarkan başından beri var olan parçalanmalar ortada başıboş dolaşan parçalardan bir bütün oldurma kaygısı taşımaz onlara içsel mantığıyla haraket yetisi sağlarlar.Parçalar birbirleri ile sarmalanırken ,birbirlerine boşlukta düşüşün ölüm dokunuşları hakkını tanırlar. Kendi algılama serüveninde ele geçirdiği parçalanmaların birbirlerine geçiş sürelerinde hayat hakkı tanır daha önce köprülerle bir aradalığı oluşturan birliktelikler de yeniden parçalanarak tekrar start aldıkları noktaya gelirler.Sonuç sonsuz önermeler.Bitmemişlik , bir yeniden yaratım olgusuyla gerçekleşir.Parçaların birleşme ve ayrışma serüveninde iktidar olma şansları yoktur.

Bu doğurganlık Çetin Bilgin’e sürekli bir üretim olanağı sunarken doyumsuzluğu da beraberinde getirir.Çetin Bilgin eline geçirdiği kendi kaleydeskopunun sonsuz önermeleri ile yarış içindedir………………………………………………………………………………………